Çayın 5 Bin Yıllık Efsanevi Yolculuğu

Dünyanın sevdiği siyah çayın hikayesi neredeyse M.Ö. 3000 yılına dayanıyor. Efsaneye göre Çin imparatoru Shenn Nung’un sıcak su dolu kabına tesadüfen çay yaprakları düşüyor ve insanın çayla münasebeti böylece başlamış oluyor. Suyun tadına bakan imparator, çay yapraklarının oluşturduğu aroma ve renkten çok hoşlanıyor. Rahatlatıcı özelliğinden dolayı çay şifalı bir içecek olarak kabul ediliyor ve severek tükeliyor. İnsanlıkla ilk teması Çin’de başlayan çay daha sonra Japonlar tarafından keşfediliyor. Hindistan ve İran’dan sonra da Avrupalılar bu efsanevi içecekle tanışıyor ve böylece çay tüm dünyaya yayılmaya başlıyor.  

Çayın Türklerin dünyasına girmesi ise 19. yüzyılda gerçekleşiyor. Her ne kadar Hoca Ahmet Yesevi’nin de çay içtiği söylense de çayla ilgili yazılan Çay Risalesi, yazılı kaynak olarak Türklerin dünyasında çayın tarihlenmesi açısından daha güvenilir kabul ediliyor.

Dönemin içecek kültüründe kahvenin önemli bir yeri olan ülkemizde ilk çay üretimi girişimleri ise 2. Abdülhamit dönemine kadar beklemek zorunda kalıyor. Bu dönemde Japonya’dan gelen tohumlar ile ilk kez Bursa’da çay üretimi deneniyor. Ancak iklim ve coğrafi koşullar nedeniyle verim alınamıyor.

1917 yılında çayın ülkemizde hangi bölgede yetişebileceği isabetli bir şekilde raporlanıyor. Karadeniz bölgesinin çay tarımına elverişli iklim ve coğrafi koşullara sahip olduğu anlaşılıyor. 1924 yılında ise Rize Borçka’da çay yetiştirilmesine dair kanun çıkarılıyor. 1937 yılında Batum’dan getirtilen çay tohumları ile ilk çay bahçeleri oluşturulmaya başlanıyor ve nihayet 1938 yılında ilk hasat elde ediliyor.

Çayla geç tanışan ülkemiz arayı hızla kapatıyor ve bugün çayın hem üretim hem de tüketiminde dünyada ilk sıralarda yerini alıyor.